22 Haziran 2012 Cuma

Viyana esintileri...

Merhaba,
Bir de baktım ne göreyim uzuncaa bir zamandır blogumla ilgilenmemişim bir şey paylaşmamışım.
Madem yaz geldi, etraf neşe doldu, biz de gezelim eğlenelim görelim yiyip içelim değil mi?
Yollardan Viyana zamanıydı haziran ayında. Taktık bavulları kola, düştük yola.
Viyana eski ama yaşayan bir şehir olarak kaldı benim aklımda.
Tuna nehri keşke mavi olsaydı, keşke hava bu kadar sıcak olmasaydı, keşke daha ucuz olsaydı gibi şeyler de söylemedim değil içimden.
Aklımda kalanlar;
Demel Pastanesi - pastalarına doyulmuyor, mutlaka gidilmeli
Albertino Müzesi - hop dedi karşıma Munch'tan Madonna çıktı, o sırada sevinçten ağlamak üzereydim, evet.
Belvedere Müzesi - The Kiss görülmeli, etraf koklanmalı, keşke bahçesi daha yeşil olabilseymiş denmeli.
Figlmüller - Bir patates nasıl bu kadar lezzetlendirilebilir anlaşılmalı mutlaka. Semizotu katkısını da esgeçmeden.
Sokak arası satıcıları gezilmeli, oyuncakların ve renkli eşyaların keyfine mutlaka varılmalı.
Stadtgarten - Strauss heykeli altında saygı duruşunun ardından, çimlerde öylesine yatılmalı. Ama öylesine.
Vakit müsaitse akşam yemeğine şımarıkça Bratislava'ya uzanmalı. Rio Kafede taşta balık yenmeli.
Huzur ve sabır bu şehrin en önemli özelliği, İstanbul'da en olmayanlardan. İnsanlar koşturmuyor, bir yere bir şey yetiştirmeye çalışmıyor, rahat...Yine de İstanbul derim ama bir tadımlık da olsa mutlaka tavsiye ederim Viyana'yı size.

Desenler şehri Viyana!

#gununkahvesi olmadan olmaz!

Oylesine bir vitrinden yaratcılık akıyor...

Cok begendıgım Sax & Co dan bir manzara.

Belvedere Sarayı'ndan, The Kiss sana geliyorum nameleriyle!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder